29 Haziran 2010 Salı

İGBO DİLİ

Batı Afrika’nın en büyük üç etnik grubundan biridir İgbolar. Kwa dil ailesinden 6000 – 5000 yıl öncesinde ayrılarak evrimleşmiştir. İgbo’ların karmaşık bir kültürel yapıları vardır. Kabileler, ihtiyarlar heyeti ile yönetilen bir demokrasi şekline sahiptir. Başlarında hem rahip hem kral olan “Eze Nri”ler vardır. 15. yüzyılda Amerika’yı saran köle ticareti salgını, önemli bir İgbo nüfusunun kıta değiştirmesine yol açmıştır. İgbolar köle ticaretini kolayca kabullenmemiş, direniş göstermişlerdir. Son kertede özgürlüğün ulaşılmazlığı onları yaygın intiharlara sürüklemiştir.Bu direniş tarzı Haiti diline şu deyimi kazandırmıştır:
Ibos pend’cor’a yo!
Ibo kendini astı!
İgbo, İbo’ya dönüşmüştür burada. Bu deyim, Haiti’de halen özgürlük özlemi anlamında kullanılır. Bugün Nijerya halkında ifadesini bulan İgboların dili, bitişken bir dildir önek ve soneklerle zenginleşir ve bu dilin tüm lehçelerinde ses uyumu vardır. Söz dizimi ise Hint – Avrupa dilleri gibidir. Tonlamalar ile anlam değişiklikleri yapılabilir. İlginç olan bir başka şey de, İgboların kendilerine özgü yazılarının olmasıdır.

İgbo dilinden, tonlama ile anlam değişikliği örnekleri: (vurguları belirtmek için harflerin üzerine aksan konmuştur)

bağırma = akva (iki hece de yüksek vurgulu)
giysi = akvà (ilk hece yüksek ikincisi alçak vurgulu)
yumurta = àkva (ilk hece alçak ikinci hece yüksek vurgulu)
yatak = àkvà (iki hece de alçak vurgulu)

Adıllar:
Ben: m; mu
Sen: ngį, gį
O : ya
Biz : ànyį
Siz : ųnų
Onlar: ha

YAZMA GELİR GAZZE’DEN, GÖZE GELME YAD ELDEN

Yazma, Türkiye Türkçesinde, başörtüsü, tülbent anlamında kullanılır. Tül için Fransızca’da gaze (gaz okunur) denir. Bizde gazlı bez denen, gözenekli, tülden sargı bezi, aslında “gaze" bezidir yani tülden, gözenekli bezdir. Yunanca γαζι (ğazi okunur) sözcüğü de, Fransızca “gaze”ın karşılığı olarak kullanılır, aynı zamanda ilmek anlamına gelir. Fransızca gaze sözcüğüne yakın ünde, İngilizce’de “gauze” sözcüğü vardır. Kökeninin Arapça “gazz”dan geldiğini derler. Anlamı; “saf ipek”tir. Gazze kenti’nin adı da burdan gelir; bu kent, saf ipekten bez dokumaları ile ünlenmiştir. “Gaze” şeklinde yazılan bir sözcük de, İngilizce’de (geyz) olarak okunur ve gözünü dikip (öküzün trene baktığı gibi) bakmak anlamına gelir. İngilizce’ye 14. yüzyılda İskandinav dillerinden geçmiştir. Yani “gaze”e gelen, “göze gelebilir”!

21 Haziran 2010 Pazartesi

TÜRKÇE’NİN KÖKENİ

Bugünkü Türkçe’de var olan “z” ve “ş” (örneğin: biz, siz, kız) ses hakimiyeti, Türkçe’ye (ve tüm Altay dillerine) köken olan dilde “r” ve “l” hakimiyeti şeklindeydi. Köken dile yakın olan en eski yazılı örnekler Volga Bulgarca’sındadır. (İlk Bulgarların Slav toplumuyla kaynaşmasından önce) Bugün yaşayan dillerde ise, “r, l” hakimiyeti yalnızca Çuvaşça’da kalmıştır. Çuvaşça’daki en eski yazılı örnekler ise 18. yüzyıldan başlar. Çuvaşça’da biz = emir, siz = esir şeklindedir.

Türkiye Türkçe’sinde bugün kaybolmuş olan é (e ve i arası) sesi, köken dilde vardı:

İki, Volga Bulgarca’sında ve Yenisey yazıtlarında “éki” olarak geçer. Volga Bulgarca’sında beş, “béš”tir; beşinci de, “bielim”dir. Halk anlamına gelen “él” kelimesine eski Moğolca’da da rastlanır, Çuvaşlar bunu hala kullanır. “é” sesi, dilin evrimleşme sürecinde bazen “e”ye bazen de “i”ye dönüşmüştür (yemek, yimek gibi).

Eski Moğolca yazıtlarda “é” sesine çok rastlanır: yéke (büyük), déŋri (gök) Yakutça’da ise bu ses “iä”ya dönüşmüştür.

20 Haziran 2010 Pazar

SUYUK NASIL CIVIDI?

Su'dan türeyen suyuk, bu şekliyle Uygur, Özbek ve Kırgız dillerinde halen kullanılıyor. Türkmenler, bunu "suvuk" olarak, kullanıyor. Kazaklar, "suyık", Tatarlar "sıyık", Başkurtlar "şıyık", Azeriler "sıyıg" diyor. Türkiye'de ise genel olarak "cıvık", kimi ağızlarda da "cıvıh", "cıyık", "civih", "cuvuk" ve "çıvıh" olarak geçiyor.

MIRIK

Asur tabletlerinde geçen ve "düşük kalitede" anlamına gelen "murgu" sözcüğüne anlam ve ses olarak yakın olan "mırık" kelimesinin, Türkiye'deki yörelere göre yakın anlamlarda kullanılışının dağılımı şöyledir:
Piteriç (Erzincan)’da: küskün, öfkeli, yüzü asık
Çarşamba (Samsun)’da: Zayıf, cılız, hastalıklı
Salman- Akkuş (Ordu)’da: zayıf, cılız, hastalıklı
Çakallı (Adana)’da: topal
Söğüt, Honaz (Denizli) ve Tokat (Eskişehir), Yozgat’ta: soysuz, aşağılık aile
Nizip (Gaziantep)’te: cıvık
Cıvık, çamur, bataklık anlamlarında: Tokat, Sivrihisar (Eskişehir), Çankırı, Pazarcık, Büyükyapalak, Elbistan (Maraş), Yozgat, Balâ köyleri, Keşanuz, Camili, Küçükyozgat, Gölköyü, Kalecik, Çanıklı, Ayaş (Ankara), İncesu (Kayseri), Toprakkale (Adana), Ören, Fethiye (Muğla)

Elbistan (Maraş), Hacıilyas Koyulhisar (Sivas)’ta: bulanık su
Kurthasanlı Kadınhanı (Konya’da): küllük, çöplük, iyi temizlenmemiş yer, ev anlamında

Bozhöyük Göksun (Maraş)’ta: Pis
Kırşehir ve yöresi: Balçık, çamur

Mırık sözcüğünün kökeninin Türkçe olduğunu belirten bir kayıt yoktur. Gerek Nişanyan’ın, gerekse Gülensoy’un etimoloji sözlüklerinde bu kelime geçmez.

ASURLARDA KALİTE SINIFLANDIRMASI

(Damkum) watrum : mükemmel
Damkum : iyi
Kablium: orta kalite
Tardium: ikincil kalite
Şa katim: normal
Matium: düşük, aşağı kalitede

Eski Asur döneminde (III. Ur dönemi)
Lugal: krallara layık kalitede
Sig: iyi kalite
Sag: üst kalite, birinci sınıf
Ús : ikincil kalite
Gen: sıradan
Murub: orta kalite
Murgu / egir : düşük kalite

Çamur, balçık anlamındaki “mırık” sözcüğü "murgu"dan geliyor olabilir mi? Mecazi olarak bozulmuş, çürümüş anlamında "mırımış" "mırıkmış" denir.
Bir de, Malatya'da "mırık" veya "ester" babası at, annesi eşek olan katırlar için kullanılıyor.
Peki ya moruk? Nişanyan, moruk kelimesinin Ermenice “morug” (sakal)dan geldiğini söylüyor

ASUR TABLETLERİNDE GEÇEN RENKLER

Barrumum: çok renkli
Erkum: sarı (warkium: sarı yün)
Lubuşu: beyaz
Elium/ walium: koyu renkli
Makrum: kızıl, kırmızımtrak
Pelum: açık kırmızı
Paşirum: beyaz
Samum: kırmızı
Şinum: boyalı
Şurum: koyu veya kara anlamında
Warşum: kirli
Zakum: temiz, pak

11 Haziran 2010 Cuma

MARMARA, MARMOR’DAN MI GELİYOR

Ennius, yüzeyi kirli beyaz deniz için “marmor” sözcüğünü kullanır, limon renkli nehirlerin bu denize döküldüğünü şöyle ifade eder:
“Verrunt extemplo placide mare: marmore flavo
Caeruleum spumat sale conferta rate pulsum.”

COULEURS TRADITIONNELLES DE DEUIL

Le noir chez les Européens et les Américains. Le jaune, chez les anciens Egyptien et les Japonais. En Chine, en Arménie et dans plusieurs pays d’Asie, c’est le blanc, en Perse, le brun (la couleur de la terre).

YAS RENKLERİ

Batı ülkeleri (Avrupa ve ABD) için siyah, eski Mısırlılarda ve Japonlarda sarı, Çin’de ve Asya’nın birçok ülkesinde ve Ermenistan’da beyaz, İran’da kahverengidir (toprağın rengi olmasından dolayı).

LATİNCEDE RENKLER – COULEURS EN LATIN

Latince’de kırmızı için 50 kelime, sarı için 25, siyah için 25, yeşil için 15 sözcük vardır.
En latin, 50 mots désignent le rouge et il y a 25 mots pour le jaune, 25 mots pour le noir et 15 mots pour le vert.
Bazı deyimler: Quelques termes:
Harika bir renk cümbüşü : viridem nitorem : un agréable jeu de couleurs
Mavimtrak yeşil bir çayıra atın dörtnala gidişi : per caerula laetaque prata : le galop d’un cheval dans un pré vert bleuâtre
Tan ağarması: roscida puniceo fulsere crepuscula caelo, roseo fulsit Eous equo : le lever de l’aurore.
Ve sözcükler için birkaç örnek: Quelques exemples pour des mots:
Siyah : ater, caligo, niger, taeter, nigror, fumus, corvus, nox, tenebrae, pix.. : le noir
Mavi: caelum, caeruleus, carulus, glaucus, mare... : le bleu
Kırmızı: cruentus, flamma, flammeus, erubescere, purpura, ruber, russescere... : le rouge
Sarı: aureus, auratus, flavus, fulvus, inauratus, pallidus... : le jaune
Yeşil: frondosus, frondescere, frundes, gramen, herba, viridis, zmaragdus... : le vert
Beyaz: albus, argentum, candens, canus, lacteus, marmor, nix, ninguis... : le blanc