28 Nisan 2012 Cumartesi

"DAYAK CENNETTEN ÇIKMADIR" NE DEMEK?

Sözcükler kullanılageldikçe anlam kaymalarına ve değişikliklerine uğrarlar. "Dayak" sözcüğü de böyledir. İlk kullanımlarda anlamı "dayanak" olan ve "taya" kökünden gelen dayak, zamanla yalnızca mecazi anlamı ile kullanılır olmuştur. 14. yüzyıl şairlerinden biri, "hayatım direği canım tayağı" der. "Tayak" ya da "dayak" aslında dayanak, sopa, çubuk anlamlarında iken, daha sonra "dövme", "sopalama" anlamlarında kullanılır olmuştur. Bu ise, "dayak cennetten çıkmadır" atasözündeki anlamın tamamen farklı algılanması sonucunu getirmiştir. Bu atasözü, "dayak" sözcüğünün "dayanak", "çubuk", "asa" anlamlarında kullanıldığı zamanlarda ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, "dayak cennetten çıkmadır" atasözündeki "dayak" sözcüğünün anlamı, "asa"dır. Yani peygamberin asasıdır... Arızalı algı sahipleri, vurmaya dövmeye bir de dini hava vermek için bu atasözünün anlamını çarpıtarak kullanmışlar ve böylece yaygınlaştırmışlardır.

27 Nisan 2012 Cuma

YONTUCU, AĞAÇ OYUCU DEMEKTİR

“Yontucu” sözcüğünü bugün, “heykeltıraş” karşılığında kullanıyoruz. Oysa, bu sözcük başlarda “ağaç oyucu” anlamında kullanılmıştır. Yontmak sözcüğü de “ağaç”tan türemiştir: Türkçe, Tatarca ve Türkmence’de “ağaç” olan kelime, Azericede “ağac”, Başkurtçada “ağas”, Kazakçada “ağaş”, Kırgızcada “cığaç”, Uygurcada “yağaç”tır. Macarca’da ise yïğaç olarak görülür. “Yonga” ise, “ağacın traş edilmiş parçası” anlamına gelen Kıpçakça sözcüktür. Ağacı traş edene de Macarca’da ”yïğaççi”, dendiği gibi, “yonğuci” de denir. “ağaç”tan “yonga” çıkmış, “yongucu” da zamanla “yontucu” olmuştur. Zamanla, ağaç oyma benzeri bir iş olan taş oyma ile uğraşana da “yontucu” denmiştir. Nişanyan, “yontu” sözcüğünün “yon”dan gelen bir galat olduğunu ileri sürer. (“yon” nerden gelir açıklamaz!) Oysa dil izleri, daha geniş bir uzamda incelendiğinde bazen daha iyi seçilir.

26 Nisan 2012 Perşembe

AY ÇIKTI MI SERİNLETİR, IŞIĞINDA SERENAD DİNLENİR!

Türkçe’nin geçmişine uzanırken başvurulan kaynaklardan bazıları da eski Moğol yazıtlarıdır. Moğolca, Türk dilleri ile ortak kökene sahip olduğu ve diğerlerine göre daha az dış etkiye maruz kaldığı için geçmişin izlerini daha çok taşır. Bu özellik, göç ve zaman erozyonuna uğramış sözcüklerin nerden nereye geldiğini anlamamıza yardımı olur. Ay için, eski Moğolca’da, “sara” denir. Türkçe’de olduğu gibi, hem zaman birimi olan ay için, hem de gökteki ay için kullanılır. Bazı ağızlarda “saran” dendiği de olur. “Ay ışığında” anlamında da “saraDu”, “sarata”, “sara’t’a” sözcükleri vardır. Moğolca’da, ay anlamındaki “sara”dan gelen “sarge”- fiil kökü, “uyandır-“, “farkettir-“ olarak çevrilebilir. Aynı kökten gelen “sari-“ de “uyan-“, “ayıl-“ olarak çevrilir. Bu fiiller, anlam bakımından, ay ışığının aydınlatıcı, karanlıkta algı açıcı etkisi nedeniyle türemiştir. “Uyanık”, “açıkgöz”, “akıllı” anlamlarındaki “sargu”, “sergeg”, “sergek”, “sergüleng” sözcüklerini de benzer biçimde değerlendirebiliriz. “sargu” sözcüğü ayrıca “ışığa yönelmiş” ve “sergilenmiş” anlamlarına gelir. “yüzünde”, “yönünde” anlamındaki “esergü” de aynı kökten gelir. Bunlar Türkçe’deki “sermek”, “sergi” sözcüklerinin de sara (ay)dan yola çıkarak, “ışığa koymak” anlamında türediğini gösterir. Moğolca “serigün” ve “sarin” sözcükleri de “sara” (ay)dan türemiştir; “serin”, “rahatlatıcı” anlamlarına gelmektedir. Türkçe’deki “serin” sözcüğü de buradan gelir; sıcak günlerin akşamlarında ayın çıktığı saatlerde havanın soğumasıyla ferahlatıcı etkisine atıf yapılarak türetilmiştir. Moğolcadaki “sere-“ “sari” fiil köklerindeki “r” sesi, bir çok örnekte olduğu gibi, batıya gelince “z”ye dönüşmüş ve Türkçe’de “sez-“ haline gelmiştir. “Sezmek” ve ondan türemiş olan “sezgi” de “aymak” sözcüğünde olduğu gibi, sara yani ay ile ilgili olarak ortaya çıkmışlardır; anlam bakımından ay ışığının aydınlatıcı etkisi ile açıklanabilirler. Peki dilimize batı dillerinden giren “serenad”ın geçmişinde nasıl bir izleği vardır? Serenad, akşam ay ışığında! sevgilinin penceresi altında yapılan müziktir, “serus” sözcüğünden türemiştir. Latince akşam anlamına gelen “serus” ve akşam serinliği anlamına gelen “serenus”un izleğini batılı dilbilimciler bugüne kadar açıklamakta zorlanmış ve “ekin ekmek” anlamına gelen “sero”ya bağlamış, bırakmışlardır. Latince serus,daha sonra Fransızca’da “soir”, İtalyanca’da “sera”, Portekizce’de “serão”, Venedik dilinde “séra”ya dönüşmüştür.