31 Mart 2012 Cumartesi

TOPLUMLARI GELECEĞE TAŞIYAN, HAYATTA KALMAYI SAĞLAYANLARDIR

Tarih, yok olmuş canlılarla, yok olmuş türlerle, yok olmuş topluluklarla, yok olmuş dillerle doludur. Bugün var olanlar, ayakta kalmak için mücadele edebilmiş olanlardır, sahip çıkılmış, korunabilmiş olanlardır. Şehitler hakkında edebiyat yaparken ve politika yürütürken, bu gerçek göz önünde tutuluyor mu? Politikacıların, din bezirganlarının, kimi edebiyatçı ve gazetecilerin, “şehit” ve “fedai” kavramlarını körü körüne kullandıklarına çok rastlıyoruz. Şehitlik, fedakarlık gibi durum ve davranışlar, insanlara, yalnız başına ve neredeyse amaçmış gibi sunulmamalı ve insan hayatını değersiz göstermekten kaçınılmalıdır. İnsan, toplum ve vatan sevgisi, intihara ya da aynı anlama gelebilecek davranışlara özendirmeden de ele alınabilir. Körü körüne canını sunan, tehlikeye atan insan yerine teknik öğrenen, bilimsel davranan, bilgisini, deneyimini artıran, bunları toplum yararına kullanabilen, kendini ve toplumunu geliştirip, yarına daha iyi taşıyabilen insan davranışları örnek gösterilmelidir.

TANRILAR GERÇEKTE YAŞAMIŞ İDİ

Ne kadar şaşırırız eski çağlarda insanların çok sayıda tanrıya olan inançlarına… İnsanın düşünce ve inanç tarihi çeşitli aşamalardan geçmiştir. Eski insanların düşünce ve algılayış biçimleri bizimki gibi değildi. İnsanın düşünce ve inanç gelişimi, bugünkü düzeylere ulaşana kadar somuttan soyuta doğru türlü evreler geçirdi. Geçmişteki tanrı ve din inancı bugünkünden farklıydı. Tanrı ve din kavramları bizim bugün kafamızda şekillenenden daha değişik haldeydi. Tanrılara olan inanç, atalar kültünden gelir. İnsanlar geçmişte yaşamış olan lider ve yöneticilerini, toplumda etkileri olmuş insanları, ölümlerinden sonra “tanrı oldu” diye anıyorlardı. Birçok Hitit tabletinde ölen kralları için “tanrımız oldu” şeklinde ifadeler kullanılmıştır. “Tanrı” o çağlarda yaşayan insanlar için “güç” anlamına gelmekteydi. Tanrılar; güneş, ay, yıldızlar, fırtına, yağmur gibi güç kaynaklarıydı, atalar da öldükten sonra yakınlarını koruyacak olan güçlere dönüşüyordu. Bunun içindir ki,Hititler kendilerine “bin tanrılı” diyorlardı. Eski Yunan kaynaklarında da, tanrıların başlarından geçen öyküler anlatılır ve sonunda da gökyüzündeki yıldızlardan birine dönüştüğü belirtilir, “O gökyüzünde bir yıldız oldu” denilir…

20 Mart 2012 Salı

EMPERYALİST DÜŞLERDE BİR DEĞİL, İKİ ERMENİSTAN KURMA GEÇİYORDU…

1920 yılının Amerikan basını incelendiğinde görülüyor ki; emperyalist planlarda Anadolu’da iki tane Ermenistan kurulması vardı. San Remo Konferansı’nda ABD’nin mandası altında bir Ermenistan kurulması fikri ortaya sürüldüğünde, Başkan Wilson, bunu memnuniyetle karşılamıştı. Yalnız akılları kurcalayan bir sorun vardı: Ermenistan’ın sınırı neye göre belirlenecekti? Ermenilerin yaşadıkları yerlerin tarihte bile belli bir sınırı yoktu ve buralarda tek başlarına yaşamamışlardı ve aynı toprakları çoğu zaman başka etnik unsurlarla paylaşmışlardı… Bir zaman sonra, ABD basınında şu görüş ortaya atıldı: iki Ermenistan kurulmalıydı. Büyük olanı, Erzurum ve civarından başlayarak doğuya uzayacaktı (ve mümkün olduğunca geniş tutulmalıydı!), diğeri yani küçük Ermenistan da, Anadolu'nun Akdeniz kıyılarına uzanacak, İskenderun Körfezi’ne inecekti. Buralarda yapılacak yol, imar ve demiryolu işlerine de Amerikalılar peşinen taliptiler…

8 Mart 2012 Perşembe

ACI KAYISI ÇEKİRDEĞİ ACI SONUNUZ OLABİLİR!

Şeker hastalığına iyi geldiği söylenen zerdali çekirdeği, çok yenmesi durumunda zehir etkisi yapmakta… Kayısının acı olan çekirdeğinden üç taneden fazla yememek gerekiyor, çünkü siyanür içeriyor… Kayısının meyvesinde ya da tatlı kayısı çekirdeğinde olmayan bu madde, acı kayısı çekirdeğinde doğal olarak bulunuyor. Kanada’da yaşanan bir zehirlenme olayından sonra, sağlık koruma kurumları, tüketicilere bu yönde uyarılarda bulundular.