12 Ağustos 2010 Perşembe

Ş(A)VT ÇIKTI MISIR’DAN YOLA KALAKALDI AFGAN ELİNDE ÇADORDA

Hiyerogliften latin yazısına geçirirken: “şwt” okurken, şavt veya şevıd, Eski Mısır’da gölge anlamında kullanılırdı. Kişi ve gölgesi ayrılmazdı. Şavt, duvar resimlerinde, kara renkte ve küçük bir insan figürü olarak insanların ve tanrıçaların arkalarında çizilirdi. (Her insanın bir gölgesi vardı ve her gölgenin de bir kişisi olmalıydı). Şavt, ölümü de simgelerdi. Yani insanlar her an arkalarında ölümün gölgesi olduğunu düşünürlerdi. Gittikleri her yere o da gelirdi.

Eski Mısır yok oldu gitti. Ama şavtları kaldı. Şöyle:

Shade, İngilizce (şeyd) okunur. Anlamı gölge. Eski İngilizcede, sceadwe (siidvı) veya sceadu (siidı) imiş. Hollandacası, schaduw (şaduv).

Bir de shadow (şedov) var. Gölge anlamında yine. En eski İngilizce yazılışı: schadew (şedıv)

Tesadüf olabilir mi?

Bakalım başka neler var?

Got dilinde: skadwjan (skadıyan)
Eski Yunanca:
Skoto : hem ölüm, hem de karanlık anlamına geliyor. Homeros ölmek için, “gün ışığını artık görememek” dermiş. Skoto, gölge anlamına da geliyor.
İrlandaca: scath (sketd)
Bretonca: skeud (sköd)

Ee daha daha:
Sanskritçe sku: örtmek anlamında
Buradan da Fransızca couvrir (kuvrir) örtmek, obscure (karanlık) güneşi örtülüden yani...
Eski Yunanca’daki skoto do bu kökten yola çıkmış olabilir.

Biraz uzaklaştık sanki. Gölgeden, örtmeye, ölmeye, karanlıklara geldik. Ama şavt, kara idi ve ölüm anlamına da geliyordu.

Daha neler var:
Fransızca ombre yani gölge ve ondan hareketle ombrelle eski Fransızca’da şemsiye, gölgelik yani. Onlardan da İngilizler almış umbrella (ambrella) yapmış.

Güneş, kapatmak, kara, karanlık, ölüm, gölge. Yok yok çok uzaklarda değiliz.

Başka yerlere bakalım biraz da:
Şadorvan veya şadervan, Farsça gölgelik demek, aynı zamanda saltanat çadırı. Çadır da benzeri bir kelime. Acaba Türkçe “çatmak”tan mı geliyor ya da şavt’ın kılık değiştirmiş hali mi? Ama üç şeyi çattınız mı, çatı da yaparsınız gölgelik de. Çatmak, üçlemekten geliyor olabilir mi?
Eski Mısır’da üç için ne derlerdi acaba? Değişik diyalektlerde "hamto" veya "şomnt"...

Ç ve ş ve sk sesleri birbirine dönüşebilir ve birbirine doğru evrilebilir seslerdir.
Ruhun şâd olsun ne demek acaba? Nişanyan bunu çözememiş. Şâd’ın kökenini bulamamış....

Şâdâb, suya doygun, yeşil otlak demek. Âb su demek. Şâd ise bol olabilir mi? Ya da serinlik, ferahlık mıdır? Ruhun şâd olması, ferah olması olabilir. Gölge de ferahlık verir değil mi?

Çadır da gölgelik sağlar. Farsça çador da deniyor.
Yani Afgan kadınlarının örtündüğü çarşaf: çador. Kara renkli değil mi? Güneşten ve bakıştan saklıyor ve kadını gölge haline getiriyor, hatta bir ölü gibi. Erkeğin peşinde kara şavt gibi geziyor kadın.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

“KARA BAŞLI HALK” NE DEMEK?

Sümerlilerin silindir yazıtlarda, kendilerine “sag –gi” (kara baş / kara kafalı) demesi üzerine çok yorumlar yapılmıştır. Kara ile kastedilen saç rengi midir, yoksa kara başlıkları mı vardır ve daha bir çok şey söylenmiştir. Kara kafalı deyimine ben bir Brahman duasında rastladım. Anlamı “genç kişi” idi; yani saçı beyazlamamış, kara olan (genç) kişi. “Kara kafalı” ya da “kara başlı” deyimi başka dini metinlerde de geçiyor. Ancak bunlarda anlam farklı. Orta Asya şamanlarının bazı dualarında geçen “kara başlılar”, tanrıya (gök tanrı) dağda adak sunanlar anlamında. Araştırmacıların görüştüğü şamanlar, binlerce yıldan beri bu duaların edildiğini, artık unutulmuş olan, ama yalnızca şamanların bildiği bir dilde söylendiğini belirtmişler. Dua metinlerini buldum ve üzerinde çalışmam ilerledikçe daha ilginç şeylerin çıkacağına inanıyorum.

AYDIN İLİNİN ADI ATİN'DEN GELİYOR

Aydın ilinin eski adı Latince'de "Athini" olarak yazılıyordu. Tarihçi Cerlini'nin "i Turchi d'Athini" diyerek ifade ettiği Türkler, "Atina Türkleri" değil, "Atin" ilindeki Türkler idi. Antheia yazılı kaynaklar da vardır. Traklar buraya "Tralles" adını vermişti. İÖ 26 yılında bir depremde yıkılan şehir, Romalı Andronikas tarafından yeniden imar edildi. Bundan sonra, buraya Andropolis dendi. Menteş Bey burayı ele geçirdiğinde "Güzelhisar" demişti. Anlaşılan, Venedikliler en eski adı olan Athini adını Türkler geldiğinde de kullanıyorlardı. Aydınoğullarının ilk ele geçirdiği yerler, Ayasluğ (Selçuk), Efes ve İzmir idi. Türkler, Bizans'ın sırtını döndüğü tüm denizci ve korsanları işe almış, yanlarına kendi askerlerini de katarak önemli bir deniz gücü oluşturmuştu. Bu korsan ve denizciler de Türklerin dinini benimsedi ve zaman içinde Türkleştiler. Umur Bey zamanında Venediklilerle ilişkiler oldukça gelişti. Onun için, Türkler Aydın adını, Atin'i Türkçe telaffuz ederek de anmış olabilirler. Eskiden Aydın civarında, "Athena" isminde bir yerleşim yeri bulunuyordu. Aydın adı, buradan geliyor olabilir. İstanbul, nasıl Constantinopolis'in Türkçe telaffuz edilmesi ile ortaya çıkmışsa, Aydın da öyledir. Kaldı ki, Cerlini'nin "Athini Türkleri" diye andığı 1320'lu yıllarda Atina'da Türk idaresi yoktu. Hatta Atina'yı o zaman Yunanlılar da yönetmiyordu. O tarihte Atina, Katalanların yönetimi altındaydı. Bugünün İspanyolları olan Katalanlar becerikli korsanlardı ve Atina'yı bir dönem ele geçirmişlerdi.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

AKYILDIZIN NİLİ TAŞIRDIĞI GÜNLER

Akyıldız, Sirius, Şi’ra-i Yemaniye, Yemani yıldızı, Büyükköpek, Kelb-ül ekber, the dog star, sirio... yani Büyük Köpek Takımyıldızından en parlak olanı. Eski Mısırlılar, Sirius yıldızı göründü mü, bakarlarmış Nil nehri de taşıyor. Bu nedenle onlar, Sirius için “bekçi köpeği” demişler. Ayrıca, bu yıldızın görüldüğü zamanlarda aşırı sıcaklar olurmuş. Hem, “bu sıcak günlerde, hava açık olursa, bereket gelir, beraberinde yağmur getirirse iyi günleri ummak boşa olur” derlermiş.

Eski Roma’da bu sıcak günler için, “diēs caniculārēs” (küçük köpek günleri) denirmiş, 24 Temmuz ile 24 Ağustos arasında imiş. Eski Çiftçiler Almanağına göre ise, 3 Temmuz ile 11 Ağustos arasında. Başka kaynaklarda bu tarihler sapmalar gösteriyor. Romalılar, bu zamanlarda görülen aşırı sıcaklara, Sirius yıldızının “öfkesinin” neden olduğuna inanır ve yatıştırmak için, bir kahverengi köpek kurban ederlermiş.

Tarihçi Plinus, bu günler için, köpeklerin azdığı günler der ve şu ilginç bilgiyi aktarır: “Eski Mısırlılar, köpek günlerinde erkenden uyanan antilopların Sirius’a taptığına inanırlarmış”.

Köpek günleri, yangınlar, kuraklık ya da sel baskınları getirirmiş.

Osmanlının, eyyâm-ı bâhur dediği, halkın “harman sıcağı” olarak adlandırdığı bu günler için (Ağustos ayının ilk yedi günü), halk arasında, güneşe maruz kalan ciltlerin lekeleneceği inancı da vardır.